
Şehirler Kimlikleriyle Yaşar: Niksar'ın Hüzünlü Hikayesi
Yargıtay Onursal Daire Başkanı emekli Vuslat Dirim, şehirlerin kimlikleriyle var olduğunu ve bu kimliklerin kaybedilmesinin şehirleri güçsüzleştirdiğini vurgulayan önemli bir yazı kaleme aldı. Dirim, yazısında, şehirlerin ve zamanın birbirleriyle nasıl iç içe geçtiğini, Niksar örneği üzerinden anlatıyor.
Niksar'ın Değişen Kaderi
Dirim, memleketi olan ve tarihte Danişmendoğulları Beyliği'ne başkentlik yapmış Niksar'ın ekonomik ve sosyal olarak gerilemeye devam ettiğini belirtiyor. Niksar Adliyesi'nin Erbaa Adliyesi'ne bağlanması, bu gerilemenin somut bir örneği olarak gösteriliyor. Şehirlerin de insanlar gibi inişli çıkışlı dönemleri olduğunu ifade eden Dirim, Anadolu'dan büyük şehirlere yaşanan göçün bu durumu tetiklediğini söylüyor.
Tokat ve Niksar gibi şehirlerin yoğun göç verdiğini, buna karşılık Erbaa'nın bir cazibe merkezi haline geldiğini belirten Dirim, Erbaa Adliyesi'nin ağır ceza merkezine dönüştürülmesinin doğal bir gereklilik olduğunu ancak Niksar Adliyesi'nin Erbaa'ya bağlanmasının kendisini üzdüğünü dile getiriyor. Bu durum, şehirlerin kimliklerinin ve öneminin zamanla nasıl değişebileceğine dair çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.
Vuslat Dirim'in yazısında dikkat çektiği önemli noktalar:
- Şehirlerin kimlikleri, onların yaşam kaynağıdır.
- Kimlik kaybı, şehirlerin gücünü azaltır.
- Göç, şehirlerin kaderini değiştirebilir.
- Adalet sistemindeki değişiklikler, şehirlerin önemini etkileyebilir.
Eyüp Adliyesi'nin Hazin Sonu
Dirim, Temmuz 2005 ile Şubat 2011 yılları arasında Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığı Eyüp Adliyesi'nin de benzer bir kader yaşadığını anlatıyor. Bir zamanların en gözde ağır ceza merkezlerinden biri olan Eyüp Adliyesi'nin önce mülhakat adliyesine dönüştürülüp Bakırköy Adliyesi'ne bağlandığını, ardından tamamen kaldırıldığını belirtiyor. İlçenin adının Eyüpsultan olarak değiştirilmesine rağmen, adliyenin Gaziosmanpaşa Adliyesi'ne dahil edilmesi, Dirim'i derinden etkilemiş.
Eyüp'ün Osmanlı İstanbul'unda üç kadılık merkezinden biri olduğunu hatırlatan Dirim, o dönemde Bakırköy ve Kadıköy'ün İstanbul'un köyleri olduğunu, Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa'nın da Eyüp Kadılığı'na bağlı olduğunu ifade ediyor. Bu durum, zamanla şehirlerin ve ilçelerin öneminin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor.
İskender Pala'dan Bir Hikaye
Dirim, Eyüp Adliyesi'nin ihtişamlı günlerini İskender Pala'dan okuduğu bir öyküyle yâd ederek hüzünlü ruh haline veda etmek istiyor. Hikayede, Galata kadısı Hayati'nin, Üsküdar kadısı Memati'nin ve Eyüp kadısı Posti'nin mesleki rekabetleri anlatılıyor. Galata kadısının, Eyüp kadısına içtihat sorma bahanesiyle hakaret etmesi ve Eyüp kadısının buna muhteşem bir cevap vermesi, o dönemdeki rekabetin boyutlarını gözler önüne seriyor.
Galata kadısı Hayati, güya içtihat sorma bahanesiyle Eyüp kadısına ulakla şu soruyu sormuş:
İt (P)posti, domuz (P)posti debbağlanmakla murdar olmaktan çıkar mı?
Günümüz Türkçesiyle ifade etmek gerekirse, köpek postu, domuz postu gibi deriler tabaklandığı, yani işlendiği takdirde murdar olmaktan çıkar mı? Söz gelimi köpek ya da domuz derisinin elbise ya da ayakkabı olarak işlenmesi(imali) ya da kullanılması caiz midir?
Eyüp kadısı Posti, görüş sorma bahanesiyle kendisine yapılan bu hakareti anında fark etmiş ve muhteşem bir şekilde cevabını vermiş:
Hayati de, (M)memati de murdardır. Yani, ölüsü de dirisi de murdardır.
Vuslat Dirim'in yazısı, şehirlerin kimliklerinin korunmasının, tarihine sahip çıkılmasının ve geleceğe umutla bakabilmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Niksar ve Eyüp gibi şehirlerin yaşadığı değişimler, diğer şehirler için de önemli bir ders niteliği taşıyor.