26 Nisan 2025 Cumartesi

Trump'tan Filistin Kararı: 2 Bin Öğrenciye Soruşturma Şoku!

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın tartışmalı "antisemitizm" kararnamesi, yankılarıyla gündeme gelmeye devam ediyor. İddialara göre, bu kararname sonrası yaklaşık 2 bin Filistin yanlısı öğrenci hakkında soruşturma başlatıldı. Vize iptalleri, gözaltılar ve hukuki süreçler... Peki, bu iddiaların arkasında neler yatıyor? CAIR'in açıklamalarıyla birlikte, konunun detaylarına yakından bakıyoruz.

Trump'ın Kararnamesi ve Öğrencilere Etkisi

Donald Trump'ın 30 Ocak 2025'te yürürlüğe koyduğu kararname, üniversite kampüslerindeki Filistin'e destek eylemlerini kısıtlamayı amaçlıyordu. Kararname, bu eylemlere katılanların oturum ve eğitim vizelerinin iptal edilebileceğini öngörüyordu. Kararname, görünürde antisemitizmle mücadele kapsamında çıkarılmıştı. Ancak, CAIR (Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi) gibi kuruluşlar, bu kararnamenin Filistin yanlısı aktivizmi hedef aldığını savunuyor.

CAIR Hükümet İşleri Direktörü Robert McCaw, kararnamenin yürürlüğe girmesinden bu yana geçen sürede yaklaşık 2 bine yakın Filistin yanlısı öğrenci ve aktivist hakkında çeşitli işlemlerin başlatıldığını açıkladı. Bu işlemlerin vize iptalleriyle başladığını, ardından birçok kişinin gözaltına alındığını ve haklarında hukuki süreçlerin başlatıldığını kaydetti.

McCaw, Trump yönetiminin Filistin yanlısı aktivizmi "antisemitizm yasasıyla bağdaştırıp, engellemeye ve aktivistleri şeytanlaştırmaya çalıştığını" savunuyor. Ülke genelinde on binlerce öğrencinin barışçıl protestolarla ABD ve İsrail politikalarını eleştirdiğini belirten McCaw, bu kişilerin sırf barışçıl gösterilere katıldıkları için gözaltına alınma ve sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

CAIR'den Sert Eleştiriler ve Örnek Vakalar

Robert McCaw, yönetimin bu süreçte "Aktivizmi suç olarak gösterip Soğuk Savaş döneminden kalma göçmenlik yasalarını uyguladığını" iddia ediyor. Bu yasaların, öğrencileri ABD politikalarına müdahale ettikleri iddiasıyla hedef almak için kullanıldığını belirtti. McCaw'a göre, ABD yönetiminin bu uygulamalarla Filistin yanlısı aktivizmi durdurma ve kitleleri korkutma amacı taşıdığı ortada. Amerikan vatandaşlarının hakları daha güçlü korunduğu için, yönetim vatandaşlara karşı yapamadığı uygulamaları "zayıf halka" olarak görülen yabancı uyruklu öğrencilere yöneltiyor. McCaw, yönetimin "en az korumaya sahip olanların peşine düştüğünü" söyledi.

CAIR, baskının somut örnekleri olarak iki öğrencinin durumuna dikkat çekti. Columbia Üniversitesi öğrencisi Mahmud Halil'in, protestoların öncülerinden biri olduğu için herhangi bir resmi suçlama yapılmadan gözaltına alındığını ve şu anda sadece Dışişleri Bakanı'nın tespitine dayanılarak sınır dışı edilmekle karşı karşıya olduğunu belirtti. Benzer şekilde Tufts Üniversitesinden Türk öğrenci Rümeysa Öztürk'ün de "hukuken suç kabul edilemeyecek gerekçelerle" veya hiçbir siyasi faaliyeti olmamasına rağmen tutuklandığını, hatta sadece İsrail'i eleştiren bir makale yazdığı için gözaltına alınan vakalar olduğunu ifade etti.

  • Mahmud Halil: Columbia Üniversitesi öğrencisi, protestoların öncüsü olduğu için gözaltına alındı ve sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya.
  • Rümeysa Öztürk: Tufts Üniversitesi öğrencisi, siyasi faaliyeti olmamasına rağmen tutuklandı, İsrail'i eleştiren bir makale yazdığı için gözaltına alındığı iddia ediliyor.

Sonuç: Baskılar Artarken Dayanışma Çağrıları Yükseliyor

CAIR gibi insan hakları alanında faaliyet gösteren kuruluşların, Mahmud Halil ve Rümeysa Öztürk başta olmak üzere gözaltına alınan veya haklarında işlem başlatılan öğrencilerin hukuki süreçlerini yakından takip ettiği belirtiliyor. McCaw, bu vakalar için hukuki ve aktivizm anlamında yapılması gereken her şeyi yaptıklarını vurguladı. McCaw, yaşanan bu baskıların beklenenin aksine ABD'deki kamuoyu vicdanını Filistin yanlısı aktivizme doğru kaydırdığını savunuyor. Özellikle Amerikan vatandaşlarının, ülkede vizeyle bulunan ve dayanışma içinde olan öğrencilerin haklarını savunması ve "baskıyı artırması" gerektiğini söyledi. Bu gelişmeler, ABD'deki Filistin yanlısı aktivizmin geleceği ve ifade özgürlüğü üzerindeki etkileri konusunda önemli soruları gündeme getiriyor. Kamuoyunun bu konudaki hassasiyeti ve dayanışma çağrıları, sürecin seyrini belirleyecek gibi görünüyor.

İlgili Haberler