
Mustafa Kutlu'dan Bekleyişin Hikayesi: "Ezanı Beklerken" Çıktı!
Mustafa Kutlu'nun merakla beklenen yeni hikayesi "Ezanı Beklerken", Dergâh Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Kutlu, kendine özgü üslubuyla okuyucuyu hayatın içinden bir yolculuğa çıkarıyor ve bu sefer beklemenin çok katmanlılığı üzerine düşündürüyor. Ailelerinin rızasını almadan evlenen bir çiftin köyden kaçıp Yeni Hayâl Oteli’ne sığınmasıyla başlayan hikâye, otelin sakinlerini tanıdıkça derinleşiyor. Her biri kendi hikâyesini içinde taşıyan bu karakterler, geçmişle günümüz bekleyişlerinin bir portresini çiziyor.
Yeni Hayal Oteli'nde Ümitler Tükenmez Mi?
Necip Fazıl Kısakürek'in unutulmaz mısralarında yer aldığı gibi, beklemek her insanın hayatında az ya da çok yer edinen bir olgu. Gerçekçi olsun ya da olmasın, herkesin içten içe bir beklentisi olduğuna işaret ediyor Kutlu. Yeni Hayal Oteli’nin müdavimleri de işte bu bekleyişin ortasında bir araya geliyor. Otelin sahibi Hadi Bey, Yeni Hayal Yayınları’nı kurmayı beklerken, Mürşide yeni çıkacak dergide şiirlerinin yayınlanmasını umuyor. Muhabbet Kapısı’nın Dervişleri "Derdimiz" adlı dergiyi okuyup, bir gün "üstad"ın gelmesini beklerken, cami cemaati sessizce ezanı bekliyor. Sinemacı Metin Koç ise TRT ve Kültür Bakanlığı'na verdiği projelerin onaylanmasını bekliyor...
Peki, birbirine bu kadar benzemeyen insanlar nasıl "bekleme" ortak paydasında buluşabiliyor? Yazar, "bekleme"nin derin anlamını şu sözlerle açıklıyor: "Beklemek! Bir nevi geleceği tasarlamak. Hatta geleceği görmek. Acaba?! Yoksa inanmak mı? İnanmak ve ummak. Bir nevi ‘Her şey güzel olacak.’ Eh!. Doğrusu ‘ümit ve korku arasında bulunmak’ değil mi? Evet. Aynı kapıya çıkar lakin biri ‘bilinemezin beklenmesi’ öteki ‘endişeli iyimserlik’!. Beklemek; geniş ve derin."
Geçmiş ve Günümüz Arasında Köprü Kuran Bir Anlatı
Satırlar arasında ilerlerken, beklemenin aslında bir ümit etme biçimi olduğunu fark etmek uzun sürmüyor. Geçmişle şimdinin konuları farklı olsa da, beklemek olgusu değişmeden kalıyor. Mustafa Kutlu, geçmişle günümüzü öyle ustaca harmanlıyor ki, evinden pek çıkmayan, cep telefonu kullanmayan birinin olaylara bu kadar hakim olmasına şaşırıyorsunuz. Özellikle Oyuncu Mehlika Deniz İnci karakteri üzerinden günümüzdeki ödüllere gönderme yapması dikkat çekici. Yılın Oyuncusu ödülünü alan sanatçı, devrime ihanet ettiği gerekçesiyle suçlanıyor. "O ödülü almayacaktın. Aldın ve devrime ihanet ettin. İktidarın adamı oldun. Ortada ihanet edilecek bir devrim yoktu. O hikâye çoktan bitmişti. Bir serabın ardından koşmuş ve aldanmışlardı. Ödülü bana değil beni linç edenlere verselerdi, hepsi seve seve alırdı. Reddetmezlerdi" ifadeleri, günümüzdeki linç kültürünü adeta özetliyor.
Mustafa Kutlu'nun okurlarıyla kurduğu samimi bağ, bu hikayesinde de kendini gösteriyor. Karakterler, ayrıntılarıyla anlatılarak hikayeye dahil oluyor ve yazar, okurlarıyla konuşarak geçişler yapıyor. Kutlu, okurlarıyla olan bu bağı hiç koparmıyor ve onlara şöyle sesleniyor: "O kadar kolay değil yazar efendi. Sen bir hikâye anlatıyorsun, misal Kerem ile Aslı gibi. Eeee!. Onda dahi olup bitenler bir sebebe bağlanır. Esma’nın kardaşları var dediydin. Hani bu kardaşlar? …Ya makul bir okur ya edepli bir dinleyen olun, söze kıymet verin. Okuruyla kavga eden yazar olmayın Sayın Kutlu. Sizi seviyoruz."
Mustafa Kutlu, her hikayesinde olduğu gibi bu eserinde de çocukluğunun geçtiği kırsala duyduğu özlemi dile getiriyor. "Ezanı Beklerken" kitabının kapak tasarımını, Anadolu’nun cami bahçelerinde ezanı bekleyenleri çizerek yapmış. Özlem var, ancak dönüş mümkün değil gibi. Neden mümkün olmadığını da oluşturduğu karakterler üzerinden işliyor. Tüketim toplumu, kanaat ve şükür meselesi ise Kutlu’nun ihmal etmediği bir diğer konu. Kanaat Ekonomisi’nin temelinde toprağa inanç ve yeniden yüzümüzü ona döndürme arzusu var. "Kendini Aş Haddini Aşma" kitabındaki yazılar bunu detaylıca anlatıyor. Anlaşılan Kanaat Ekonomisi de günü geldiğinde uygulanabilir olmayı bekliyor.
Mustafa Kutlu'nun "Ezanı Beklerken" eseri, beklemenin farklı boyutlarını ele alırken, günümüz Türkiye'sine dair önemli tespitlerde bulunuyor. Yazarın kendine has üslubu ve derinlikli karakterleriyle örülü bu hikaye, okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor. Kitap, sadece bir hikaye anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda okuyucuyu kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve beklemenin anlamı üzerine yeniden düşünmeye teşvik ediyor.












